Anasayfa
Binbir Bulut Masalları
Bir Şiir Sana, Bir Şiir Bana
Deneme Bir Kii
Beyaz Mikrofon
Tavşanlı Makas
Kahkaha Ağacı
BB Kitaplığı
Binbir Bulut Masalları

Ah Şu Hedi!

Yazan: Fatih Turanalp

Resimleyen: Sümeyra Solmaz

Bütün bir akşamı oyuncaklarımı toparlamakla geçirdim. Misafir çocuklar geldiğinde her biri bir yerlere dağılmış oluyor oyuncaklarımın. Ayıcığımı gardırobun tepesinde, arabalarımı masamın arkasında, yapbozlarımı da halının altında buluyorum çoğu zaman. Misafir çocuklarla oyun oynamanın en zor tarafı da bu galiba; saklambaç oynamak bile bu kadar zor olmamıştı. Bu yüzden misafirliğe gittiğimde evin çocuğunu da düşünerek oyuncakları etrafa saçmamaya dikkat ediyorum.

Böyle zamanlarda imdadıma arkadaşım Cemil'in süper çözümü yetişiyor. Cemil, oyuncaklarını dondurma parçalarına, oyuncak sepetini de kocaman bir külaha benzettiğini söylediğinden beri oyuncaklarımı toplarken Cemil'in dondurma oyununu oynuyorum. Kırmızı renkli oyuncaklar vişneli, sarılar limonlu, yeşiller çam fıstıklı, turuncular portakallı dondurma oluyorlar bir anda. Hepsini teker teker bir dondurmacı gibi külaha dolduruyorum. Ama o kadar düşünmeme rağmen mavilere ne ad koyacağımı bir türlü bulamadım. Sonunda bulutlu dondurma demek geldi aklıma. Bulutlar bazen mavi oluyorlar ne de olsa.

İşte şu son dondurma parçasını da külaha doldurdum mu dünyanın en büyük dondurması benim olacak. "Aferin sana Cemil" diyorum içimden. "Oyuncaklarımı böyle zevkle toplayacağım hiç aklıma gelmezdi." Ve sonra her zamanki gibi yatağıma uzanıp bir güzel geriniyorum, çalışkan bir dondurmacı olmanın sevinciyle.

Yatma zamanı ne çabuk gelmiş. Pijamalarımı giyip dişlerimi de fırçalarsam, artık uyuyabilirim demektir. Ama önce bir su içsem hiç fena olmayacak. O kadar dondurmadan sonra dilim damağım kurudu.

Ortalık ne kadar da sessiz böyle, evde çıt çıkmıyor. Salonun ışığı yanıyor oysa. Pıt pıt adımlarla geçiyorum mutfağa. Suyumu içip dönerken salondaki masada babamın gölgesini görüyorum. Biraz yaklaştığımda horultular geliyor kulağıma. Canım babacığım, yorgunluktan uyuyakalmış oracıkta. Gözünde gözlüğü, elini başının altına koymuş uyuyor sandalyenin üzerinde. Önünde matematik ödevi var. Evet... Bugün maaşını almış anlaşılan. Önümüzdeki ay nereye ne kadar harcayacağını hesaplamış bütün bir akşam. "Babamın matematik ödevi, oyuncak toplamaktan da zormuş" diye düşünüyorum. Şu dondurma oyununu ona da mı anlatsam acaba?

Babam her ay ödevini masasında sessiz sedasız yapar; kimselere bir şey söylemez. Büyük bir ciddiyetle bir şeyler hesaplar ve defterine not eder. Ne vardır, neler yazılıdır önündeki defterde, kimse bilmez. Annem örgüsünün, ben de oyuncaklarımın başında olurum genellikle. Annem, "babanın ödev günü bugün, sessiz olalım tamam mı?" der gülümseyerek. Ben de "tamam" diye kafamı sallarım.

İçten içe merak ediyorum, babamın matematik ödevlerini. Hem... Kim veriyor bu ödevleri ona? Babam okulunu bitireli uzun yıllar olmadı mı?

Salondaki horultular giderek yükseliyor. Babamı uyandırmamak için iyice sessizleştiriyorum adımlarımı. Tam fırsatını bulmuşken şöyle gözucuyla bir baksam mı babamın defterine? Az buçuk okuma biliyorum. Gazetedeki büyük yazıları, hatta altına daha küçük yazılmış olanları bile okuyabiliyorum. Babam mışıl mışıl uyuyor zaten, baktığımı görmez. Evet evet, fırsat bu fırsat. Bakmalıyım o deftere.

Sandalyenin arkasındayım işte, babam farketmedi beni. Şöyle uzanabilirsem, biraz da kendime doğru asılırsam defteri tamamdır. Ama defter sıkışmış mı nedir, asılıyorum asılıyorum bir türlü gelmiyor. Uff... Ya uyandırırsam? Ha gayret... Biraz daha... Hah... İşte olduuu. Defter önümde.

Hmm... Bir sürü matematik işlemi yapmış babam. Ne kadar da karmaşık. Şu yuvarlakların içindekiler de önemli kısımlar olmalı. Okuyabildiklerime bakmalıyım hemen. Ne yazıyormuş şurada bir bakalım: Ev... saa... hii... bii... nee... Evet, ev kiramızı hesaplamış babam bu yuvarlakta. Ev sahibimiz her ay alıyor bu parayı. Sonra yanındakine geçiyorum. Mar... kee... tee, yazıyor. Hmm... Alışveriş giderlerimiz için de epey hesap yapmış babam. Ya şu en alttaki... O ne için? Üstelik altı da çizili. Diğerlerinden daha önemli herhalde. Ne yazıyor dur bakayım. Hee... dii... yee... Ne demek şimdi bu? He-di-ye... Hmm... Hiçbir şey anlamadım. Hedi de nerden çıktı? Babamın bir arkadaşı mı bu? Hedi... Yoksa başka biri mi? Kim acaba bu Hedi? Allah Allah.

Eyvah... Babam hareket etmeye başladı. Defteri iteleyip kaşla göz arasında masanın etrafından dolanıyorum. Babam gözlerini araladığında ben çoktan karşısındayım:

- Babacığım, diyorum. Su içtim, yatıyordum tam. İstersen sana da getirebilirim.

- Teşekkür ederim oğlum, diyor babam. Pek susamadım. Şu işimi bitireyim, ben de yatacağım. Haydi iyi geceler sana.

İyi geceler dileyip odama koşuyorum.

Yorganın altına girdiğimde, kafam hâlâ defterin en altındaki o yuvarlakta. Kim bu Hedi acaba? Nasıl biri? Nerede oturur? Neden daha önce hiç karşılaşmadım onunla? Bu ismi daha önce neden duymadım? Hedi, eğer babamın bir arkadaşıysa epey samimi olmalılar. Çünkü adını kocaman harflerle ve altını çizerek yazmış babam deftere: "Hedi'ye..." Çok merak ettim doğrusu. Bir sürü parayı gidip verecek şimdi Hedi'ye. "Al bunlar senin" diyecek. Belki bundan önce de hep para veriyordur ona. Yoksa babamın Hedi'ye borcu mu var? Daha önceki sayfalara da baksaydım keşke. Uff ya, kim bu Hedi?

İşte rüyama da girdi bu Hedi denen adam. Kocaman göbeğiyle kapıya dayanmış zile basıyor. Üzerindeki takım elbiseye bakılırsa zengin biri olmalı. Siyah şapkası bir karga gibi sırıtıyor. Hedi, acelen ne? Neden bu kadar sık basıyorsun zile. Kapıyı annem açıyor. Hedi, babamı soruyor. "Borcunun bugün son günü" diyor. "Eğer ödemezse bütün bu ev benim olacak." Ardından da hahahaha diye gülüyor. Gülerken dişlerini görüyorum. Korkunç bir mağaranın kapısı gibi ağzı. Babamı bekleyemiyorum, korkusuzca atlıyorum Hedi'nin önüne. "Babamın defterinde gördüm, borcunu ödeyecek sana, lütfen Hedi Amca alma evimizi elimizden" diyecek oluyorum. Ama birden Hedi ortadan kayboluyor. Korkuyla uyanıyorum.

Sabah olmuş. Annem güzel yüzüyle kahvaltıya çağırıyor beni. Onu görünce rahatlıyorum. Kucağına atlıyor, sımsıkı sarılıyorum anneme.

- Anne, diyorum. Hedi diye birini tanıyor musun?

- Hedi mi?, diyor şaşkın bir şekilde. Tanıdığımı sanmıyorum.

Babamın defterine baktığımı söylemeye cesaret edemiyorum. Reçelli ekmeği bana doğru uzatırken başka bir konuya geçiyoruz.

Ve akşam oluyor. Babam yine güler yüzüyle eve geldi. Annemle bir şeyler fısıldaştılar. Gizlice bir poşet uzattı anneme. Acaba... Benim Hedi konusunu öğrenmemi istemiyorlar mıydı? Yoksa Hedi başka biri mi? Annem bugünlerde ikide bir "büyüdün sen, abi olacaksın" deyip duruyor. Hmm... Yoksaa... Bana yeni bir kardeş mi geliyor?! Annem ve babam da... Evet, ona "Hedi" diyorlar. Şimdi anlaşıldııı.

Sahiden büyüdüm mü ben? Abi olduğumu ben mi hissetmiyorum yoksa? Hemen gidip aynaya bir bakayım. Her geçen gün boyum biraz daha uzuyor. Önceden aynanın ortasına kadar gelmiyordu kafam. Kilom da durduğu yerde durmuyor ki. Yaş konusuna hiç girmeyelim isterseniz. Düşünmek ürkütücü ama galiba ben gerçekten abi oluyorum. Abi olmak güzel bir duygu olabilir. Fakat şu an bir kardeş istediğimden pek emin değilim. Odamı, oyuncaklarımı, annemi ve babamı Hedi'yle mi paylaşacağım şimdi? Aman Allah'ım! Hedi, nerden çıktın sen?! Böyle iyiydik.

Gece rüyamda gene Hedi var. Bu kez kardeş Hedi... Rüya bu ya, babam akşam eve bir kardeşle gelmiş. Diyor ki:

- Oğlum bu yeni kardeşin Hedi. Onunla oyna hadi.

- Baba nerden çıktı bu?, diyorum. Hastaneden minik bir kardeş gelecekti hani? Böyle büyük bir kardeşi beklemiyordum.

- Abi olan çocuklara "abi" diyecek birileri lazım. Bu da senin kardeşin işte, sana "abi" diyecek.

Hedi elindeki poşetle bana doğru koşuyor.

- Abiii, diye bağırıyor. Babam bunları bana aldı.

Elindeki poşeti başaşağı tutup döküyor içindekileri. Oyuncaklar dört bir tarafa dağılıyor. Her biri bir dondurma parçası gibi... Her renkten oyuncak... Poşetten oyuncaklar döküldükçe dökülüyor; bitecek gibi de görünmüyorlar. Benim oyuncaklarımın onlarca katı oyuncağı var artık Hedi'nin. Kıskanmaya başlıyorum onu. Poşetten en son, markette gördüğüm ve çok beğendiğim kumandalı araba çıkmasın mı? "Artık yeter" diyorum babama. "İstemiyorum abilik, mabilik." Tam arkamı dönüp gidecekken babam, "bunu sana aldık oğlum" diye sesleniyor. "Çok sevdiğin kumandalı araba senin işte."

Rüya bitiyor.

Gözlerimi açtığımda başucumda bir paket... Üzerinde bir kağıt var. Babamın yazısı bu. Uykulu gözlerle okuyorum:

"Çok sevdiğim oğluma, hediye..." yazıyor kağıdın üzerinde.

Boğazıma bir şeyler düğümleniyor. Ağlayarak anneme koşuyorum:

- Biliyordum, diyorum. Biliyordum. Hedi'yi benden çok seviyor işte.

<- Geri Git

Bu Bölümde Başka Neler Var?
Sen de Katıl Bize
Toplam 1 yorum yapılmış.
Üye Girişi
Kullanıcı Adın:
Şifren:
[ Ücretsiz Üye Olayım | Şifrem Neydi? ]
İyilikler Antlaşması
Merakettin Amca, biz neden yaşıyoruz?
Serin Selamlar
Meraklı Ce, Sultan Fatih'le Tanışıyor
Kocaman Ayaklı Çocuk: Menta
BeyazBulut Çocuk Ülkesi | © 2005-2024