Masal Mektebi'nin çocukları bir bahar masalının ortasındaydılar. Mektebin bahçesinde, çimen çiçek kokuları içinde kendilerinden geçmişlerdi. Masalcı da kendini bu ses, renk, koku cümbüşünden alamıyor, dikkatini toplayamıyordu bir türlü. Tam konuşmaya başlayacakken bahar yeni bir şakayla sözünü kesiyordu. O sırada kanatları binbir bahar rengiyle süslenmiş kocaman bir kelebek girdi bahçeye. Bütün çocukların dikkatini çeken kelebek, zikzaklar çizerek bakışları kanatlarında topladı. Sonra da gidip Masalcı'nın tepesine kondu. Şimdi bütün gözler Masalcı'daydı.
Masalcı sanki tepesine rengârenk bir kelebek falan konmamış gibi konuştu:
- Çocuklar yedi haftadır Masal Mektebi'ndesiniz. Artık vakti geldi.
Çırpı, incecik sesiyle sordu:
- Neyin vakti geldi?
- Yola çıkmanın.
Bu sefer Topaç her zamanki gibi heyecanla:
- Masalımızı aramak için mi, diye atıldı.
Topaç'ın heyecanı bir mırıltı dalgası hâlinde yayıldı diğer çocuklara. Masalcı bu mırıltının yatışmasını bekledi ve ekledi.
- Kendi masalınızı bulmak için yollara düşeceksiniz. Yedi gün sonra buraya dönüp bulduğunuz masalı anlatacaksınız. Kendi masalını bulan ve anlatan, icazet alıp masalcı olacak. Ama masalınızı bulmak için onun çağrısını duymanız lazım. Kapayın gözlerinizi.
Hepsi kapattılar gözlerini. Daha evvel öğrendikleri gibi kulak verdiler yeryüzünün fısıldadığı masallara. Kimi bir böceğin vızıltısını, kimi dağların sessizliğini, kimi bir kuyunun dibindeki serinliği duydu.
- Açın gözlerinizi, dedi Masalcı. "Şimdi düşün masalınızın peşine."
(Devamı BeyazBulut dergisinin 5. sayısında... Abone olmak için tıklayın.) |