| Resimleyen: Halil İbrahim Şan |
(Önceki bölümden devam...)
İşte böylece Murat, korsan olabilmek için günlerce gecelerce çalıştı çabaladı. Bir zaman sonra artık pek etrafta gezmez dolaşmaz oldu. İşini yapıp ya hemen bir köşeye çekiliyor ya da uzaklara bakıp bakıp dalıyordu.
Günler günleri, haftalar haftaları kovaladı. Korsanlar canla başla çalışıyorlardı. Yuvalarından kaçmış üç küçük yaramaz pengueni bulup, Güney Kutbu'ndaki ailelerinin yanına bıraktıkları bir gece Murat'ın kamarasının kapısı çalındı. Çocukcağız sıkıntıyla "Girin" dedi. Gelen Kaptan Bonbon'du. Önce göbeğini hoplata hoplata birkaç komik fıkra anlattı. Sonra penguenleri ararken gösterdiği başarıdan dolayı onu tebrik etti. Çünkü penguenleri Murat sayesinde bulmuşlardı.
Kaptan merakla "Sen iyi misin çocuk?" diye sordu. Kaptan Bonbon, Murat için endişelenmişti. Bu söz üzerine Murat, "Kaptan, nasıl söylesem bilmiyorum. Ama ben, ben... Şey yani bana bir şeyler oldu. Burada bilmediklerimi sizden öğrenmek, harita okumak, rota çizmek, kaptanın seyir defterini hazırlamak bunların hepsi de çok hoşuma gitti. Fakat artık anladım ki benim öğreneceğim daha çok şey var. Ve buradakileri de ben zaten öğrendim. Artık başka konuları da öğrenmek istiyorum. Şey, acaba biraz okula gitsem, ondan sonra yanınıza dönsem nasıl olur?" diye sordu. Aniden sessizleşti kamara. Murat heyecanla, Kaptan'ın ağzından çıkacak kelimeleri bekliyordu.
Kaptan Bonbon ise kalın kaşlarını çatmış çocuğu süzüyordu. Çocuğu süzdü, süzdü, süzdü. Derken biraz da gözlerini kırpıştırdı. Sonra da sakalını kaşıdı. Ve birden yanardağ patlaması gibi bir ses duyuldu. Murat yerinden hopladı.
Kaptan, kahkahalarla gülüyordu. Kaptan Bonbon uzun uzun kahkahalar attıktan sonra Tayfa Kuskus'a seslendi; geminin dümenini İstanbul'a yani Muratların evinin tam üstüne çevirmesini emretti.
Murat sevinçle kaptanın boynuna atladı. Sıkı sıkı sarıldı. Gözleri yaşlarla dolan Kaptan'da hem burnunu çekti hem de "Çocuk, bak işte şimdi Kırmızı Korsan oldun." dedi.
-SON- |