Ömer, ağaçları ve kuşları çok seviyordu. Köydeki bütün ağaçları tanıyan Ömer zaman zaman onlarla konuşurdu. Bazen tek başına köyün deresini, tepesini, çayırını, bayırını gezer koşar, oynar ve eğlenirdi. Bir gün köyde gezintiye çıktı. Bahçelerdeki çiçekleri selamladı. Ağaçların hal ve hatırlarını sordu. Kelebeklerin peşinden koştu. Otlayan kuzuları sevdi. Yorulunca sırtüstü uzandı. Ellerini başının altına koydu ve gökyüzünü seyre daldı. Kocaman buluttan, uzun ve beyaz yeleli bir at yaptı kendine. Bindi ata, koşturdu dörtnala, dere tepe düz gitti. Sonra indi bulut atından. Tekrar koşmaya başladı. Köyden uzaklaştı. Bir tepecik gördü. Tepeciğe doğru koşmaya başladı. Bir ağaç vardı. Ağaç uzaktan parlıyordu. Daha önce hiç parlayan bir ağaç görmemişti. Yaklaştıkça, "Beyaz yapraklı bir ağaç mı bu?" diye geçirdi içinden. Ağacın yanına gelince yapraklarının olmadığını gördü. Yaprak sandığı şeylerin hepsi beyaz poşet parçaları ve bez çaputlardı. İlk kez böyle bir şeyle karşılaşıyordu. Şaşkın bir vaziyette ağaca sordu:
- Sen ne biçim ağaçsın böyle? Niçin hiç yaprağın yok ve neden dallarında bu kadar çok çaput bağlı? Dalların yaralı mı senin?
Peş peşe sorular karşında afalladı ağaç.
- Dur bakalım önce bir "merhaba" de, tanışalım. Sonra da konuşalım. Önce sen kimsin bakayım?
- Aa sen konuşuyorsun!
- Evet, konuşuyorum; ama yalnızca çocuklarla ve kuşlarla konuşurum.
- Peki, o zaman benim adım Ömer. Ben ağaçları çok severim kuşları da tabii. Seni böyle görünce çok şaşırdım. Sahi neden böylesin? Sen ne ağacısın?
- Ben dilek ağacıyım.
- Dilek ağacı mı? Hiç böyle bir ağaç duymadım.
- Yani bana insanlar dilek ağacı diyorlar ama aslında ben bir badem ağacıyım.
- Niçin insanlar sana dilek ağacı diyorlar?
- Dilek diliyorlar ve dileklerinin kabul olması için dallarıma çaput bağlıyorlar.
- Ama bu çok saçma.
- Evet, çok saçma. Yıllardan beri dallarıma çaput bağlamaktan, ne meyve verebiliyorum ne çiçek açabiliyorum. Ne de yapraklarım yeşeriyor. Gördüğün gibi böyle kurudum kaldım. Kuşlar dahi gelip konmuyorlar dallarıma, korkuyorlar benden.
- Sana bir iyilik yapmamı ister misin? Seni bütün bu poşet ve çaputlardan kurtarabilirim. Hepsini tek tek sökebilirim dallarından. Ama bunun için yardım istemem lazım.
- Bu bir işe yaramaz, insanlar yeniden gelip bağlarlar. Galiba dilek ağacı olmaktan hiç kurtulamayacağım.
- Sen merak etme, ben köye gidip tekrar geleceğim.
Ömer koşa koşa köyüne döndü. Eve vardığında olan biteni dedesine anlattı. Dedesi de insanların Allah'a dua etmek yerine böyle bir yol seçmişlerini çok saçma buldu. "Gidip o ağacı kurtaralım" dedi. Bahçeye indiler. Dedesi bir elma fidanı aldı. "Bu da badem ağacına arkadaş olsun" dedi. Köyden Ömer'in birkaç arkadaşını da yanlarına alarak badem ağacına doğru yürüdüler. Badem ağacının yanına vardıklarında önce elma fidanını diktiler. Çocukların yardımıyla poşet ve çaputların çoğunu söktüler. Ama üst dallara yetişemiyorlardı. Dedesi "Üst dallara yetişemiyoruz onlar da öyle kalsın" dedi. Ömer ve badem ağacı çok üzgündü. Badem ağacı:
- Ben sana demiştim, bak kurtulamadım, dedi. Ömer:
- Dedeciğim bu ağacı böyle bırakamayız bir şeyler yapmalıyız, dedi.
Tam bu sırada daha önce hiç duymadıkları bir ses duydular. Bu defa konuşan, Ömer'in dedesinin diktiği elma fidanıydı. Elma ağacı:
- Niye üzüldüğünüzü biliyorum ve size yardım etmek istiyorum, dedi.
Badem ağacı:
- Sen küçük bir elma ağacısın, ne yapabilirsin ki?, dedi elma ağacına.
Bu sırada elma ağacı uzun bir ıslık çaldı ve çevredeki bütün kuşları tepesine topladı. Elma ağacı da tıpkı badem ağacı gibi kuşlarla konuşuyordu. Etrafındaki kuşlara, badem ağacını göstererek uzun uzun bir şeyler anlattı. Çok geçmeden, bütün kuşlar, badem ağacının üst dallarında kalan poşet ve çaput parçalarını gagalarıyla söküp attılar. Kuşların işi bittikten sonra, her biri birer dala kondu. Elma ağacı:
- Bundan sonra insanlar sana poşet ve çaput bağlamak için yaklaşamayacak dostum. Kuşlar seni insanlardan korumak için söz verdiler, dedi.
Ömer, dedesi ve arkadaşları olanları hayretle izlediler. Badem ağacı, elma ağacının yaptığı iyiliğe teşekkür etti. Ömer elma fidanına:
- Bundan sonra senin adın "iyilik ağacı" olsun, dedi.
Dedesi ve arkadaşları da bu ismi çok sevdiler. İyilik ağacını badem ağacıyla başbaşa bırakıp mutlu bir şekilde köylerinin yolunu tutular. |