Okullar tatil olunca mahallemizdeki çocuklar Kur'an öğrenmeye camiye giderler. Ben de bu yaz diğer çocuklarla beraber kursa başladım. İlk gün babamla birlikte geldik camiye. Beni camiinin imamıyla tanıştırdı. Adı Yusuf'muş. Yusuf Hoca'nın sevimli bir yüzü var. Bizim Matematikçi'ye benziyor.
Camiinin alt katında geniş salona indik. Babam bizden ayrıldı. İçerisi oldukça kalabalık, bizim sınıftan daha çok öğrenci var. Gözlerim tanıdık birilerini aradı. Birkaç dakika sonra kalabalığın içinden:
- Hemze! Hemze! Buradayım, buraya bak!
Ses tanıdık geliyor ama kalabalıkta göremedim. "Hemze, oğlum buradayım, sen de mi geldin gel gel, yanıma gel" diyor. Baktım, bizim Dombili. Gözlerim ışıdı. Yusuf Hoca önce şaşırdı.
- Ne Hemze'si? Daha Elif'i görmeden Hemze'yi mi öğrendin?, dedi. Dombili:
- Hocam arkadaşın ismi Hamza ama biz ona Hemze deriz aramızda.
Yusuf Hoca gülerek:
- Eminim sana da ton balığı diyorlardır, dedi. Herkes güldü.
- Yok, Hocam bana Dombili derler.
Çocukları bilirsiniz böyle şakacı hocaları severler ve hemen ortamı kaynatmak isterler. Sınıfta bir gülüşmeler oldu. "Hocam geçebilir miyim?" dedim. "Geç bakalım Hemzecik" dedi. Yusuf Hoca hoşgeldiniz konuşması yaptı. Sıra tanışmaya geldi. Herkes kendisini tanıttı. Hangi okulda ve kaçıncı sınıfta olduğunu söyledi. Bizim okuldan tanıdık birkaç kişi daha vardı. Dombili'nin olması zaten yetiyordu. Dombili sınıftaki en iyi arkadaşlarımdan biridir.
Yusuf Hoca "Kuran okumasını bilen parmak kaldırsın" dedi. Beş kişi biliyormuş. Yusuf Hoca bu beş kişiyi kendisine yardımcı seçti. Yaşça en küçükleri ayırdı ve bu beş arkadaşa bölüştürdü. Elifba'yı öğretecekler. Kıskandım. "Keşke ben de bilseydim de, öğreten olsaydım" dedim içimden. Yusuf Hoca bizimle kendisinin ilgileneceğini söyledi. Cüzlerimizi açtık. Daha önceden Elifba'ya aşinalığım vardı. Bazı zamanlar evde annem öğretiyordu harfleri. Devam etmeyince yarım yamalak olmuştu öğrendiklerim. Yusuf Hoca:
- Çocuklar beni iyi dinleyin; önce harfleri tanıyacağız. Siz de benimle birlikte tekrar ederseniz çabuk öğrenirsiniz. Herkes cüzünden elleriyle ve gözleriyle takip etsin, kulağınız bende olsun.
Yusuf Hoca'nın sevecen ses tonuyla verdiği talimattan sonra hep bir ağızdan harfleri tekrar etmeye başladık: Elif değnek gibi, BE börek gibi, TE de ona benzer, SE de ona benzer. "Amma eğlenceliymiş bu iş" dedim Dombili'ye. Dombili cüsseli gövdesiyle hem sallanıyor hem de iştahla söylenileni tekrar ediyor. CİM'in karnıyarık, HE de ona benzer, HI da ona benzer. DAL semer kaşlı, ZEL de ona benzer. RE orak gibi, ZE de ona benzer. SİN üç dişli, ŞIN da ona benzer. SAD deve dişli, DAD da ona benzer. TI tek kollu, ZI da ona benzer. AYN ağzı açık, GAYN da ona benzer. FE kuzu başlı, KAF koyun başlı. KEF eğri büğrü, LAM çengel gibi. MİM topuz gibi, NUN çanak gibi, VAV tek gözlü, HE iki gözlü, LAMELİF, YE.
Bu tekerlemeyi birkaç kez tekrar ettik. Hem eğlendik, hem öğrendik. Harflerin tamamını ezberledim. Ezberledim dediysem öyle körü körüne değil. Elif'i, boyundan, Cim'i karnından, Mim'i gözünden nerde görsem tanırım artık.
Öğle namazına bir saat kala dersimiz bitti. Yusuf Hoca "Bugünlük bu kadar, herkes evde harfleri tekrar etsin, yarın harekelere geçiyoruz" dedi.
Dombili, ben ve yeni tanıştığımız kurs arkadaşım Ercüment'le birlikte cüzlerimizi koltuğumuzun altına sıkıştırıp evin yolunu tuttuk.
Akşam evdekilere ilk günümün nasıl geçtiğini, Elifba'yı nasıl öğrendiğimizi ve nasıl eğlendiğimizi heyecanla anlattım. Babam "Ben de çocukken böyle öğrenmiştim. Hâlâ bu metodu kullanan hocalar varmış demek ki..." dedi.
(Devam edecek...) |