Ne zamandır haber alamıyordum senden. Ne kuşlarla bir selam yolluyorsun, ne gökyüzüne uçurtma uçuruyorsun.
Ben de unutup gittim seni: Çizgi film izliyordum. Yılbaşı ağaçlı bir kardan adam resmi yaptım. Son yazılıdan da beş aldım. Sevindin mi?
Tüm bunları yaparken öyle mutluydum ki. Ama dün ikindi vakti bir haber geldi senden. Yemeğimi yerken, radyoya takıldı kulağım. Radyodaki ses diyordu ki: "Gazze'deki saldırılarda en çok çocuklar ölüyor. Çünkü bombalama esnasında çabucak kaçamıyorlar."
Bunu duyunca boğazıma takıldı bir şeyler. İçim burkuldu. Kalbimden yükselen o kırmızı acı, alt üst etti tüm duygularımı. Sen, bir yangının içindeydin. Kıpkırmızı alevler içinde, soluksuz kalmıştın.
Meğer göğünü yakmışlar. Kül olmuş uçurtmaların. Ben de senden kuşlarla selam bekliyorum. Yanmış bir gökyüzünde kuşlar bile uçmaz oysa...
Annem anlattı: Bundan yıllar önceymiş. Kudüs'te çatışma sırasında yaralanan arkadaşlarından birisi tedavi için bizim ülkemize gelmiş. Ambulansta yanındakilerden biri yarasını görünce: "Neden çıktın çatışmada dışarıya" demiş. "Evde kalsaydın ya." O zaman kızmış yaralı çocuk: "Annem" demiş, "beni Mescid-i Aksa'yı koruyayım diye getirdi bu dünyaya. Ben oraya nöbetime gidiyordum!"
Mescid-i Aksa... Efendimizin miraca çıktığı o mübarek yer yani. Yanan, O'nun yükseldiği gök... Ah ne acı...
Kar taneleri düşüyor şehrime. Benimse gözlerimden yağmurlar yağıyor. Kar tanelerine seni soruyorum. Onlar meleklerin yakın arkadaşıdır bilirsin. Melekler de cennet çocuklarının... Uçup gittin cennete. Bayramın kutlu olsun...
Şimdi gel. Bir anlaşma yapalım seninle. Bütün oyuncaklarım, son yaptığım kardan adam resmi, yazılıdan aldığım beş, bütün kelebekler ve kuşlar senin olsun.
Tüm bunlara karşılık bir tek şey istiyorum ben senden:
Şehit yüreğini bana ver!
Ver ki o korkusuz yüreğin bende hayat bulsun.
Ve Kudüs çocukların eliyle kurtulsun... |