| Resimleyen: Dilek Gülcemal |
Açık Atlas şiiri için...
"Kim demiş on sekiz yaşından küçükler okuyamaz", diye. Ben okurum; kardeşlerim de... Hep birden okuruz ve hiç birimiz on sekiz yaşında değiliz.
Geçelim.
Eskiden yani ben on sekiz değil de sekiz yaşından da küçükken... Bir gün bana bir atlas aldı babam. Hiç unutmam babamın bu iyiliğini.
Yazı kokuyordu atlasım. Mürekkep kokuyordu. Matbaa kokusu böyle bir şey işte, demiştiler bana. Bilmiyordum evet matbaa görmemiş bir çocuktum daha. Dağlar denizler bir başka güzel kokuyordu. Efil efildi rüzgar. Dağlardaki kekik bile kokuyordu atlasın içinde.
Neler vardı içinde neler... Kuş sesleri, çayır çimen, börtü böcek... Dört mevsim, yedi kıta, mesela Afrika; Hepsi de birlik olmuş bana bakıyorlardı. Bir kapı ardından bakar gibi. Belki de bakmıyorlardı; bana öyle gelmiştir, kim bilir!..
Dünya avuçlarımın içindeydi artık, atlasım masamda açıktı, sürekli açık... Dokundum. Hatırlamıyorum şimdi kaç kere dokunduğumu. Denizlere, kırlara dokundum. Bazı geceler yanımda uyuyup kaldığı zamanlar, Saçlarına dokundum atlasımın, renk renkti saçları vardı.
Ülkeleri gezdim, kıtaları gördüm. Bir Eskimo çocuğuna selam verdim ilk kez. Bir zenci çocuk bembeyaz gülümsedi bana. Asya çekik gözlüydü; çocukları bile çekik gözlü, düşünsenize...
İklimleri gördüm sonra. Bitki örtülerini, Kalabalık yaşayan insanları; yalnız yaşayanları...
Bir gün, kulağıma şunu fısıldadı atlasım: "Koca denizlerin orta yerinde bir de kıta var", "Bunda şaşacak ne var"!..
İyi günlerdi Güzel günlerdi o günler...
Zamanla değişti atlasım. Tarumar oldu derler ya; işte öyle.. Parçalandı içindekiler... Kötü devler, Bazı Amerikalar mesela karaladılar... Üç yaşındaki kardeşim bile onun kadar karalamıyordu atlasımı. Hırpalamıyordu. Hatta o da severdi benden fırsat buldukça.
"Ne yani çocuklar hiç gülmeyecekler mi?" Açık kalmış atlasım, bütün denizlerim taşmıştır. Üzgünüm baba... Üzgünüm işte! Hayır üzgün değilim aslında; bütün denizlerimi geri çağırdım. Bıkmadan usanmadan bekleyeceğim. |