|
DİĞER RESİM: |
|
Sayın Mavisel Yener, BeyazBulut çocukları sizi selamlıyor. Öncelikle çocukluğunuzu, beyazbulutlu günlerinizi öğrenmek istiyoruz, bize anlatır mısınız? Mavisel günleriniz nasıldı?
Öncelikle, "BeyazBulut çocukları"na sevgilerimi gönderiyorum.
Çocukluğum Ankara'da geçti. Her çocuk gibi kanatlıydım ben de... Oyunları sevdim, en çok da masalları... Bir gülümsemeye bütün oyuncaklarını değişecek, bir oyuncağa yüreğini verecek bir çocuktum. Yıldızlar, ay, bulutlar, yağmurlar hepsi benimdi. İlk kez aya ayak basıldığı gün uzun uzun seyretmiştim gökyüzünü, görmeye çalışmıştım o astronotu. Bir de kelebeklerin, çiçeklerin, böceklerin, aralarında hangi dili konuştuğunu çok merak eder, büyüklere hep bunu sorardım. Okula gidince bunların yanıtlarını öğrenmek yerine çarpım tablosunu ezberlemek zorunda kalmak beni biraz üzmüştü doğrusu. En sevdiğim oyunlardan biriydi beyazbulut oyunu. Bulutların aldığı binbir şekille gökyüzünün mavisinde masallar yazdığını düşünür, o masalları düşlerdim. İşte böyle bir beyazbulut yolcusuydum.
Çocukluğunuzda sizi etkileyen, size yön veren oyunlarınızı, oyuncaklarınız anlatır mısınız?
En çok oynadığım oyunlardan biri "yazarcılık" oyunuydu. Kendime bir masa kurar, renkli kalemler koyar, masayı iyice süsler, "ben şimdi burada oturup şiir yazacağım" derdim. Yazdıktan sonra, sıra yazdığım şeyleri yüksek sesle okumaya gelirdi. O zaman da radyoculuk oyununa geçerdim. Radyoda sunucu olur, yazdığım şeyi dinleyicilere okurdum güya! Oyunlarım "normal" çocukların oyunlarından değilmiş demek ki, bunu da şimdi sizinle söyleşirken fark ettim. :) Bir oyuncak bebeğim vardı, onu günde on defa dişlerinden ameliyat ederdim. İgneler yapar, ağzına aletler sokup çıkarır, sonrasında yüzüne pamuklar yapıştırırdım. Onu iyi ettiğime inanıp sevinirdim. Sonradan meslek olarak diş hekimliğini seçeceğimi o zamanlar kimse tahmin edemezdi elbette!
Çocukluk arkadaşlarınız hafızanızda mı?
Evet, bazılarını hatırlıyorum. Yine de grup oyunlarından çok, yalnız oynamayı tercih eden bir çocuktum galiba. Arkadaşlarım düşsel arkadaşlardı. Örneğin Küçük Prens, Tom Amca, Alice, Kemalettin Tuğcu'nun anlattığı sokak çocukları, sıklıkla odama gelirdi. İnanmıyor musunuz yoksa? :)
Çocukluğunuz ile yazarlığınız arasındaki ilişkiyi merak ediyorum bir de... Mesela o yıllardaki yazmaya yönlendiren bir değer, bir kişi ya da bir düşünce kıvılcımı?..
Kocaman bir kütüphanesi vardı evimizin, bu açıdan çok şanslıydım. Ancak, oradaki kitapları anlamıyor olmak beni üzerdi. Kendime göre kitaplar istediğimde "harçlığını biriktir ve al!" denirdi. Bunun nedenini şimdilerde daha iyi çözebiliyorum elbette. Her ay harçlığımdan biriktirdiğim miktar kadar da annem maaşından eklerdi, böylece yaklaşık iki kitap alabilecek param olurdu. Bayram parası kazanmışsam, bu üç kitaba bile yeterdi. Doğru Kızılay'daki Bilgi Kitabevi'ne gider, oradan kitap seçerdik. Her gidişimde, çok kitap okuduğum için başımı okşayan bir amcayla karşılaşırdım orada. O amcanın, sonradan yayıncım olacak olan Bilgi Yayınları'nın sahibi Ahmet Küflü olduğunu bilemezdim elbette.
Sizin çocukluk günleriniz ile şimdinin çocukları arasındaki yaşam ilişkileri nedir sizce? Yazmanın ve okumanın bu zaman ilişkileri bakımından değerlendirmesini yapabilir misiniz?
Her şeyin çabucak tüketildiği hız çağının çocuğunun yaşam ilişkileri de çağa ayak uyduruyor sanki. Ayak üstü karın doyurmak, ayak üstü arkadaşlıklar, ayak üstü bilgi edinmeler... Yaşamın her alanında bu hız ve bu yüzeysellik hissediliyor. Örneğin, emek harcayarak kitaba ulaşan bir çocukla, kendini yormadan kitaba ulaşabilen çocuğun kitaba, okumaya, yazmaya bakışının farklı olacağını düşünüyorum. Ya da; bir "tık" ile bilgisunarda ulaşılan bilgiden daha akılda kalıcıdır ansiklopedi araştırarak elde edilen bilgi gibime geliyor. Bütün bu sözlerimden teknolojiye karşı olduğum anlamı çıkarılmasın lütfen, ancak "hız" arttıkça, tüketim hızı da artıyor, biriktirme güdüsünün yerini harcama güdüsü alıyor. Bilgi için de aynı şey geçerli. Bilgiyi tüketmek değil, önce biriktirmek gerekir ki donanımını artırabilsin birey.
Mavisel günlerden bugünlere unutamadığınız çocukça bir hatıranız var mı? Paylaşır mısınız?
Pek çok anı var elbette. Çocuk saflığıyla yapılmış bir dil kazasını anlatayım size. Evimize gelecek konuklardan biri babamın çocukluk arkadaşıydı. Onu ben de çok severdim. Kendi aralarında okul zamanında birbirlerine lakap takmışlar, çok iri yarı olduğu için babam ona "Ayı Nuri" derdi. Kapı çalındı, hemen koşup açtım, ve bağırarak haber verdim: "Babaaa, geliiiin, Ayı Nuri amcalar gelmiişşş..." Annemin nasıl kızarıp bozardığını, günlerce benimle bu konu üzerinde konuştuğunu anlatmama gerek yok elbette!
İlk okuduğunuz kitaplar, onları sizdeki yeri?.. Sizi en çok etkileyen ilk kitap ya da kitaplar?..
Okumaya ilk başladığımda Cin Ali dizisiyle tanıştım. Cin Ali'nin her kitabı bir başka serüvenini anlatırdı. İlk okuyabildiğim öyküler olduğu için anımsıyorum. Sonrasında Ayşegül serisini okumaya başladım. Ayşegül Lunaparkta, Ayşegül Sirkte, Ayşegül Tavanarasında... Onun her macerası beni düşler ülkesine sürüklerdi. Kendimi onun yerine koyardım.
Üçüncü sınıfa geldiğimde tanıştığım "mavi kitaplar" unutulmaz oldu benim için. Şiirden zevk almayı o kitaplarla anladım. Dağlarca'nın Kuşayak isimli kitabı her gün dua okur gibi okuduğum şiirlerle doluydu. Bu mavi kitaplar, Milliyet Yayınları'nın cep kitabı boyutunda, ciltli, pırıl pırıl kuşe kapları olan, kaplarını çıkardığınızda mavi renkleri çıkan çocuk romanları dizisiydi. Define Adası, Aya Seyahat, Mercan Adası, Çocuk Kral ilk okuduklarımdandır. Onlara haksızlık etmek istemem ama Küçük Prens, beni en etkileyen kitabımdır. Bir de Tom Amca'nın Kulübesi, çok etkilemişti. Biraz daha büyüdüğümde Şimdiki Çocuklar Harika, en sevdiğim kitabım oldu... Ama Küçük Prens asla o önemli yerini yitirmedi.
Çocuklar için roman, şiir, öykü gibi farklı türlerde eserler verdiniz, vermektesiniz; bu eserlerinizde içinizdeki çocuk ile içinizdeki Mavisel düşler nerede duruyor?
Çocuk yanınız ne denli az törpülenmişse o denli başarılı olabilirsiniz bu alanda. Ben de beyazbulutlardan masallar kuran o Mavisel'in elini asla bırakmıyorum, asla küstürmüyorum.
Size "bir dilek tut" deselerdi, sırf çocuklar için bir dilek ve dileğin harikulade gerçekleşeceğini söyleselerdi, ne dilerdiniz?
Çocuklar için; renkleri, sesleri, kokuları kirlenmemiş bir dünya dilerdim. |