"Miyha ha ha hap ha psiiii..."
Uuuf nezle oldum galiba. Kaç gündür yağmur yağmur üstüne. İçeride durmaktan da sıkıldım. Dün öğle vakti güneş yüzünü gösterir göstermez kendimi dışarı attım. Gözlerimi büyük bir huzurla yumup yağmurun kokusunu içime çekerken uyumuş muyum ne? O kara kara bulutlar ne zaman geldi, ben ne zaman bu kadar ıslandım hiç hatırlamıyorum. Kendimi dükkana zor attım.
Çok üşümüştüm. Saficim beni sıcaküflerle kurutur kurutmaz dükkana yeni gelen abla kardeşe aldırmayıp köşemde güzel bir uykuya daldım. Düşlerimin en tatlı yerinde kedi kuyruğumun yaşadığı en büyük acılardan biriyle yerimden fırladım. Koca dişli bir canavar kuyruğumu ısırmış bırakmıyordu. Çırpındım, patilerimle yumruklar savurdum ama nafile. Sahip Safi gelip zavallı kuyruğumu canavarın elinden kurtarmasaydı halim haraptı.
Ne korkusuz adamdı şu Safi. Canavarı iki eliyle tutuvermişti. Ama o da ne? Safi'cim korkunç dişli canavarı kapı dışarı etmek yerine, halime kahkahayla gülen kızlardan küçük olanına verdi ve:
-Tokanıza sahip çıkın küçük bayanlar diyerek, parmağını salladı. Demek canavarın ismi "Toka" sahibi de kızlardan küçük olanıydı. Pembe çilekli canavarını kafasındaki tüylerin üzerine umursamazca takıveren bu kız, eğer küçük kızlar kategorisine girmeseydi ben yapacağımı bilirdim. Şuna bakın. Hâlâ bana bakıp bakıp gülüyor ve durmadan konuşuyor.
-Ablaa sence bu kedinin kuyruğu diğer kedilere göre fazla uzun değil mi? Hi hoh ha... Ablaa...
Kendini beğenmiş küçük ukala. Ben o kuyrukla dükkandaki bütün rafların tozunu alırım. Çocukların ulaşamadığı kitapları bir çırpıda indiriveririm. Yani sizin anlayacağınız, biraz uzun ama ben onunla gayet mutluyum. Küçük hanım bunu anlar mı? Nerdee? Baksanıza ablasını da canından bezdirmiş olmalı ki, ablası dönüp bakmadı bile. Okuduğu kitaptan başını kaldırmadan sadece "Kimi zaman farklı olursun, kimi zaman aynı, derinlerde yoktur bunun bir farkı" diye mırıldandı.
İşte bu harika! Aldın mı cevabını canavarlı kız!
Ama durun bir dakika. Bu cümle bana çok tanıdık geldi. Hatırladım sonunda. Ablanın okuduğu kitap: "Kocaman Ayaklı Çocuk" masalıydı. En sevdiğim kitaplardan biridir zaten. Resimleri de çok güzel. Beatrice Masini'nin yazdığı Kocaman Ayaklı Çocuk, geçen yaz Can Çocuk yayınlarından çıkmıştı.
Kitap, koskocaman ayaklara sahip küçük kız Menta'nın evden kaçış hikâyesini anlatıyor. Menta, uzun bir yolculuğa çıkıyor. İlk durağı olan sirkte kardeşlik duygusunu, ırmak kenarındaki köylülerin yanında yardımlaşmayı, ıssız adada kendine yetebilmeyi öğreniyor. Son macerası olan okyanus ülkesinde, farklılığını etkili bir biçimde kullanabilmeyi keşfediyor. Macera peşinde koşmak güzel de insan ailesini, evini özler eninde sonunda. Menta da özlüyor.
Sonrasında neler mi oluyor? Söylersem kitabın tüm heyecanı kaçar. Ama şu kadarını söyleyeyim; ben olsam dayanamaz Morkabak'a Safi'ciğimin yanına dönerdim. Menta, küçük bir kıza göre iyi dayandı doğrusu. Hem evden kaçan her çocuk Menta kadar şanslı olmaz ki.
Bütün bunlar bir tarafa. Annesi babası tarafından, olduğu gibi sevilmeyi istemek her çocuğun hakkı bence. Hatta uzun kuyruğumla dalga geçip kafasında canavar gezdiren küçük kızın bile...
Ah siz çocuklar. Ne tuhaf pisilersiniz... Hoş kitaplar hepinize...
Kocaman Ayaklı Çocuk, Beatrice Masini, Resimleyen: Desideria Guicciardini, Çeviren: Nükhet Amanoel, Can Çocuk Yayınları, Roman, İstanbul 2011, 70 sayfa. |